11 Nisan 2009

Keşke

0 cik cik
Yüzümü ve bedenimin görebildiği heryerini, öpücüklere boğdu güneş. Açıkçası kızardım biraz, ulu orta olucak iş mi? Değil mi ama? Elini uzattı, dolaşalım elalemin 'yüzü gözü hürmetine' diye, hay hay dedik, kıskananlar çatlasın moduna hemencecik girebildik. Bu nasıl bir 'ikiyüzlülük' utanayım yerin dibine gireyim. Kavramını bile bilmedikleri birşeye, boyun büküp özür dilemişim. Aptalmışım, küçükmüşüm, mşm, mşm. Dim devam ettim, ediyorum bildiğim yoldan, mesela hala asfalt çizgilerine basmadan yürümeye çalışıyorum, basınca da basmamış gibi davranıyor hoşnut ediyorum kendimi. Minicik kediler var önümde, yavrular, titriyorlar. Belli ki anneleri doğurup sokağa atmış, kedi sinsi derler ya, asıl sinsi bunu diyenler deyip koynuma alıyorum. O kadar masumlar ki, bebekliğimizde ki gibi onlarda daha hiçbirşey bilmiyorlar. Keşke bilmeseler, hep böyle kalsalar. Bizlerin yüreğinde iz bırakanlar hep yaralar, bol sütlü vücut kremleri değil. Yaralanıp kanamasalar, akmasalar, kaybolmasalar keşke. Keşke, keşkeler, keşkekler, peşkeşler hiçbitmezler.