21 Ocak 2009

Yamalı Bohça

3 cik cik
'Bohçacı geldi aaaaaannnıııııııım. Rengarenk, yamalı , işlemeli, el emeği göz nuru bohçalarım vardır. Gelinlik kızına, evde kalmış bacına, komşuna, akrabana alasın be abla. Olmadı alasın kendine, seresin evinin eryerine. Bohçacı geldi aaaaaannnııııııııım...'


Heyecanlıdır tüm kadınlar tam da o anda, gözlerini dikip tek bir noktaya var güçleriyle yoğunlaşmışlardır. Hem de ne yoğunlaşma. Az sonra sanki Evrenin tüm sırlarını ortaya dökecek gibi davranan birine bakar dururlar. Kimse konuşmaz , daha doğrusu konuşamaz. Gizli bir anlaşma gibidir bu onların arasında. Saniyeler geçtikçe heyecan daha da katlanılmaz bir hal almaya başlar. Yarışma programlarında verilen gerilim efektleri aslında tam da bu olaya uygundur. Tüm kadınların aç gözlerle baktığı ortada duran esmer, kavruk tenli, yaşlı kadın az sonra onlara istediklerini verecektir. Ellerinin Norveçli balıkçılar kadar yumuşak ve kuvvetli olduğunu gösterircesine bohçasının düğümlerine asılır ve açar. Açmasına açar ama, açtı parasını da alır ve iki güğümünün arasına sıkıştırıverir. Her hareketi özenlidir,çünkü oturduğu evin salonu bu andan itibaren onun sahnesidir. Yeni yetme şarkıcıları kıskandıracak kadar hakimdir kendi sahnesine. Tabi tüm ilgi onun üzerindedir ya uzattıkça uzatır bu merasimi. Bileğinin zarif bir hareketiyle tüm bohça yeni süpürülmüş halıya saçılır.

Kimi umutlarını, hayallerini, sevincini, kederini, gençliğini, ilk aşkını, yapamadıklarını, geçmişi ya da geleceğini arar durur o bohçanın içinde. Dünyabir anda rengarenk olur onlar için. Arkadan gelen çocuk sesleri yavaşça yitip gider. Ulaşıp dokunmak isterler istedikleri şeylere, bilmezler ki buldukları şey aslında sadece kendileridir. Kimliği olmayan kadınlar bir bohçanın içinde kimliklerini ararlar, ruhlarının kimliklerini. Burunlarının ucu sızlar hafiften,ama hala neden olduğunu açıklayamazlar kendilerine. Gerçeklere dantelli bir perdenin arkasından baktıkları içindir belki de anlayamamalarının sebebi.

Özel bir zaman dilimidir bu onlar için mahremdir, arkadan bir çocuk koşup onları bu andan ayırırsa, yer kafasına bir anne terliği. Bir tanesi en renkli düşünün ucundan tutar ve sorar bohçacı kadına 'Bunun fiyatı ne kadar?' diye. İçten içe de dua eder lütfen paha biçemesin benim düşüme. Elin boyacıları bile bir kadının resmine paha biçemiyorlar ne varmış o meymenetsiz suratta? Asıl benim düşüme paha biçilemez. Umut eder, kalbi gençliğindeki gibi atmaya başlar, yani unuttuğu herşeyi bir anda yaşar. Bohçacı kadının cevabı acıdır ' 70 lira ablam, ama senin gül yüzünün hatrına 60'a bırakırım. Bunu işleyen kızın gözleri kör olmuş...' diye devam eder. Suratı asılır ama paradan değildir yüzünün solmasının sebebi, en renkli düşüne paha biçilmiştir. Bir kez daha aldatılmıştır. Hala farkında değillerdir ama hislerinin. Sadece ortadaki bohçacı kadın bilir bu gerçekleri. O aslında yamalı bohçaları, yamalı kalplere dikmiştir.

14 Ocak 2009

Bir Panayır Hikayesi

3 cik cik
Açılırken yeni ufuklara, gel-git arsasında kaldım. Susuzluğumu büyük bir centilmenlikle giderdi çöl. Ama nasıl bir çöl Yarab. Zem-zem eksik olmaya bu çölden. Doyurur karnımı, düşerim yola, kafası sarıklı bedevi misali. Az gitmem uz giderim, dere tepe ters giderim. Gökle toprak yer değiştirmiş neyime. Birazcık da kelime. Bulutlar olmuş birer kaldırım taşı, basamam ayakkabımın ziftiyle. Ya gökle toprak yerine dönerse? Kaygan buluta yapışmayan zift de kafama düşerse. Newton amca gibi kendime mâl ederim, ziftin kafamı yarmasını, çaktırmadan da küfrederim beni yücelten materyalime. Bastığın yerleri bulut diye geçersen, düşünmezsen ileriyi olacak budur elbet. Ah kafam karpuz gibi ikiye de mi ayrılacaktın sen? Neyse alırım içindeki çekirdekçiklerimi çitlerim kapı önlerindeki koca karılar misali. Müptelası olmuşum kapı önlerindeki çekirdekçiklerin. Kabuklarını atarım toprağa, nispetlenir küçük canlılar da. Dağları delemem ama üstünden geçer ererim ufka. Ufukta sıcaktan bulanmış asfalt olur serilir önüme. Ah çok merci derim, utanırım biraz da, geçerim üstünden. Geçmez olaydım, dağı delem diye uğraşıp dursaydım. Nasıl düştüm bu tuzağa? Gözlerim kandırdı beni, anladım ama ya sen kalbim ne alacağın vardı benden, hala o çocuk halimden. Önüme serilmiş, ufuktan halıyı tuzla buz etti hayalim. Yukarı çıktım derken, düşermişim meğer aşağıya. Aşağıda beni bekleyen aç karıncalar. Benliğimin meyvelerini tek tek koparacaklar. Kışlık yapıp ayılara dağıtacaklar. Dağıtmaz olasıcalar ,beni benden aldılar. Düşerim birden bir panayırın ortasına. Zamane aşıkları da batmışlar pamuk şeker tarlasına. Kılık değiştirip pamuk şekerci olmuşum,karıncalar tanımasın beni diye panayırda. Bir gülümsemede bulmuşum aradığım şeyi. Hayallerimi...

5 Ocak 2009

DEJA VU'ruculuk

6 cik cik
-Ben ne zaman içmeye kalksam,şöyle bir adam akıllı sarhoş olamam. İyi işte ne güzel diyenler vardır elbet ama sürekli sarhoşlarla uğraşmak zorunda kalan biri için,hiç de iyi değil açıkçası. Hayır içiceksen,adabıyla iç adam gibi iç,benim ne suçum günahım var ya. Benden başka herkes zum olduğu için ben taşırım hepsini, birini bir koluma, diğerini öbür koluma, daha varsa da onları da önüme katarım dürte dürte yön veririm, bir nevi değnekçi gibi işte. Tabi böyle günlerde ömrümden ne kadar ömrümün gittiğini hesaplamaya kalksam,hesaplarken rahmetli olurum,işte o kadar zor bir durum. Neyse ki böyle durumları çok yaşamadım yaşamak da istemiyorum bir daha!

-Ben küçükken Mary Christmas'ı Noel Baba'nın karısı zannederdim:)

-Soğuktan üşüyen cicim okul öğrencileri derslerini cici cici dinlemek için ısınmaya çalışırlar. Tabi bunun tek yolu da sıcacık okullarının kaloriferinin üzerine oturmaktır. Otursun o cicim okul öğrencileride sınıfı ısıtmayan kalorifer onların popolarını yaksın. Anlamıyorum böyle bir fizik kuralı varsa biri bana lütfen açılasın. Pantolonların içinden bacağımızı yakacak kadar sıcak olan kaloriferler nasıl sınıfı ısıtamaz?

-'Biz parayı sokakta mı buluyoruz? Ne bu montun hali, iplikleri çıkmış her yanından. Nasıl becerdin bunu hayret valla önümüzdeki 2 yıl sana mont, kaban , gocuk falan yok.' dedi annem yaklaşık 5 dk önce. Bende ne zaman fark edicek diye merak ediyordum. Şimdi açıklamaya kalksam Petshop' a gidip kedi, köpek seviyorum onların paticikleri takılıyor desem kalp krizi geçirir heralde annem. Herşeye alerjisi olan, (ki nedense bunlar çoğunlukla hayvanlar olur) bir anneye sahibim. Bende suçu okulun sıralarının çivilerine atıyorum. Asabiyeti biraz geçti galiba ama daha bir yarım saat daha annemin karşısına çıkmasam iyi olur.

-Ankara'nın sisine bak, gözlerimin yaşına bak!!!

-Normalde kimseyi ekmem. Ama oldu ya ektim valla ektiğim insandan daha çok üzülüyorum.
Bütün gün üstümde böle bir rehavet, içimi kahve telvesi kıvamında bir sıkıntı basmış gibi dolaşıyorum. Eğer ektiysem de cidden bir mazeretim vardır heralde.

-Saçımı belime kadar uzatıp kışları boynuma sarıp doğal atkı yapma niyetindeyim. Ama yazın napıcam onu bulamadım?

-Florasan lambaları oldum olası sevmem,belki ciddi duruşları ya da laubali oluşlarından da olabilir. Bir de sırf çalışmaya başladıklarını göstermek için cızırt cızırt zzzzzzzzzzz... diye ses çıkarırlar. Nasıl bir narsistlik bu ya?:D Şaka, şaka önümü aydınlatan herşeyi severim ben.